ŞİİLİK DİNMİDİR YOKSA MESHEP Mİ/
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

ŞİİLERİN HZ ÖMERE BAKIŞI VE HAKİKATLER

Aşağa gitmek

ŞİİLERİN HZ ÖMERE BAKIŞI VE HAKİKATLER Empty ŞİİLERİN HZ ÖMERE BAKIŞI VE HAKİKATLER

Mesaj  Talha Ptsi Kas. 09, 2009 2:18 pm

Hulefayi raşidin birbirine düşman değillerdir. Öyle olsaydı, yâni Hz.. Ali, Hz.. Ömer’i sevmeseydi ona kızı Ümmü Gülsümü verir miydi? Allah’ın aslanı olan Hz.. Ali’nin korkudan “takiyye” yapıp kızını Hz.. Ömer verdiğini düşünmek en azından haksızlık olur.(Suyûti, Tarihu’l-Hulefâ, el-Kahire, 1964, s. 177–178) Kaynak: Prof. Ihsan Süreyya Sırma, Tarih Şuuru, Seha yayınları
Önceki dönemlerde yani şiilerin büyük kayboluş diye adlandırdığı zamana kadar ki sürecte Şiîler'in tümü Hz.. Ebu Bekir ile Hz.. Ömer'i üstün kabul ediyorlardı. Tartışma sadece Hz.. Ali ile Hz.. Osman'ın halifeliği noktasında meydana gelmiştir. Buda her ikisinin farklı farklı taraftarları olması yüzünden doğmuştur. Hz.. Ebu Bekir ile Hz.. Ömer'e gelince, her ikisinin de Hz.. Osman ve Hz.. Ali anlamında bir taraftarları olmamıştır. Aksine ümmetin tümü hatta Haricîler bile, her ikisinin halifeliğinde ittifak halindedirler.
Bu inancın dini boyutları sonradan oluşturulmuştur. Önceleri sadece seven ve taraf olan sahabeler vardı. Onlara da Ali şia sı deniyordu. Rasulüllah'ın zamanında Hz.. Ali'yi ciddi seven ve meşhur sakîfe hadisesinde onun yanında yer alan huzeyfe b. El-yemân, huzeyme b. Sabit, ebu eyyub el-ensarî, sehl b. Huneyf, osman b. Huneyf, bera b. Azib, übeyy b. Kal), ebu zerr, ammar b. Yasir, mikdad b. Amr, selman-ı farisî gibi önemli sahabele¬rin bulunduğu da bir gerçektir. Bu sahabeler Hz. Ali’yi Allah için, yiğitliğinden Hz. peygamberimizin ona olan sevgisinden, ilminden şahsiyetinden, fakihliğinden dolayı sevmekteydiler. Daha sonraki gelişmelerde bu sahabeler Hz. Ali nin yanında yer almışlardır. Hz. Alinin vefatından sonra yaşayanlar ise; bir kenara çekilip ilim ve takva ehli olmaya devam edip hizmetlerini sürdürmüşler, bir kısmı da islamın yayılmasında yönetimin yanında yer almış savaşlara katılmışlardır. ( Hz.. Eyüp el ensari gibi). Bunlar Şii inancının temelini oluşturan imamet vasfından, imamın masumluğundan ve bu özelliklerin sahibinin Hz. Ali olduğundan her ne hikmetse haberdar değillerdi. O günlerde henüz bugünkü şekliyle bir Şiilik yoktu.
Hz. Ebu Bekir’in halife seçilmesi ve Hz. Ali’nin biati yada biatının geciktirmesi konusunda Sünni ve şii tarihlerinde farklı anlatımlar mevcuttur. Zaten bir olması da düşünülemez eğer bir olsaydı farklılıklar çıkmayacaktı. Buradaki farklılıklara bir akıl ve idrak çerçevesinde bakılması lazım. Misal Belâzurî, Ali-Ebu Bekir arasındaki hilâfete ait konuşmayı şöyle nakleder: "İkinci gün Ebu Bekir mescidde insanlara hitapta bulunurken, Hz.. Ali'nin olmadığını görür ve ona, bir rivayete göre haber gönderir. Bir başka rivayete göre ken¬disi ona gidip konuşur; der ki: "Senden başkası bana bîat etti, neden sen etmedin?" Hz.. Ali'nin ce¬vabı şu olur: "Senin şahsiyetine hiçbir itirazım yoktur. Ancak benim hoşuma gitmeyen husus, bu mevzuda bizimle istişarede bulunulmayışıdır". Bunun üzerine Ebu Bekir, yukarıdaki durumu izah ederek, bu halîfe seçilişinin hangi tarzda, ne gibi şartlar altında tahakkuk ettiğini açıklar, isti¬şareye vakit ve imkân bulamadıklarını izah eder, bunun üzerine Hz.. Ali, Ebu Bekir'e bîat eder.
Diğer bir rivayete göre Fatma anamız, mi¬ras talebinden sonra Ebu Bekir'e kırgın olarak evine döner ve kocası Ali'ye "Hakkım olan mirası Ebu Bekir bana vermiyor" der. Hz.. Ali de, zevcesi Hz.. Peygamberimizin kızı Fatma anamız kendisi¬ne kırılmasın diye, zevcesine ihtiramen, hemen Hz.. Ebu Bekir'e bîat etmez. Fakat altı ay sonra Fatma anamız vefat edince, Ebu Bekir'e bîat eder. Ancak bu altı ay zarfında, Ebu Bekir'e her türlü işlerinde yardımcı olur, onunla işbirliği yapar.
Bir üçüncü rivayete göre ki bu rivayette Şiî tesiri gayet açık görülüyor Ebu Bekir ile Ömer, Hz.. Ali'nin evine gidip kapıyı çalarlar. Ömer, Ali'ye: "Şimdi derhal Ebu Bekir'e bîat et¬mezsen evi yakarım" der. Fatma anamız buna: "Sen mi evimi yakacaksın" diye istifhâmen cevap verir. Buna karşılık Hz.. Ömer: "Evet, evini ben yakacağım?" deyince, Hz.. Ali kapıya çıkar. Ömer, Ali'yi tutup yere vurur…..
Unutulmamalıdır ki, gerek ilk halifelik, gerekse ilk halifeden sonraki halifelik konusu tarihî bir mevzudur. Dinin aslından olan bir mesele değildir. Maalesef Müslümanlar arasında bu konu itikâdî bir mesele haline getirilmiştir. Meselâ, Şiîlere göre, bir insan Peygam¬berimizden sonra halifelik hakkına sadece Hz.. Ali'nin sahip olduğunu itiraf etmezse Müslümanlıkları tam olamaz. Şiîlerde bu konu mezhepleri¬nin itikadı bir boyutudur.
Bu konuya objektif bir mantıkla bakıldığında HZ.. Ali (r.a.) Hz.. Ebu Bekir’in halife seçilmesinden belli bir süre sonra, birçok şahidin de hazır bulunduğu bir mecliste Hz.. Ebu Bekir'e biat etmiş halifeliğinin meşruluğunu kabul etmiştir. Şayet halifelik Hz.. Ebu Bekir'in seçilmesinde gayri İslami bir husus olsaydı , sahabe bu konuda ittifak etmezdi. Hz. Ali (r.a.) de halifeliğin kendi hakkı olduğuna inandığı süre içinde Muaviye (r.a.) ile kavga durumuna girdiği gibi Hz..Ebu Bekir’le de hiç korkmadan, yılmadan, takiyye yapmadan savaş durumuna girerdi. (Şayet Şiilerin iddia ettikleri gibi Hz.. Ali'nin halife olması gerektiğine dair Kuran dan bir ayet veya Hz.. Peygamber'den bir açık bir beyan bulunsaydı, Hz.. Ali bu nassı ve Peygamberimizin sözünü sahabeye karşı delil olarak öne sürerdi. Muaviye ve Hariciler ile savaştığı gibi yanlışın üzerine gider onlarla savaşırdı. Şia düşüncesi Hz. Ali yi korkak aciz, takiyyeci, hakkını savunamayan pısırık, şahsiyetsiz bir kişilik olarak göstermektedir ki, hâşâ Hz. Ali yi bundan tenzih ederiz. Bu ididiaların içinde sadece Hz. Ali ye hakaret yoktur. İslamın tüm değerlerine hakeret ve savaş vardır. Dikkat edilirse bu apacık görünen bir gerçektir. Hem Hz.. Peygamber'den gelen açık bir hükmü ve nassı terkedip bâtıl üzerinde birleşmek, Allah Resûlünün arkadaşlarından onun yetiştirip fetih bölgelerine gönderdiği dostlarından, onun en yakın akrabalarından, bütün canı ve malı pahasına müşriklerin onca zulmüne katlanan can yoldaşlarından, nasıl böyle bir şey beklenebilir?. Bunlar madem bu kadar zayıf, iradesiz, en ufak bir zorluğa karşı boyun bükecek kadar aciz idi de, ne diye insanlık tarihindeki en büyük zulümle karşı en onurlu duruşu sergeleyip islamın gelişme sürecinin içinde oldular. Hz. Peygambere en ihtiyaç duyduğu zamanlar inanıp ona destek oldular. Bir gün sonra ihanet edip onca yaptıklarını boşa cıkarmak içinmi iman ettiler. Bu ne bicim bir mantık. Şia bunların Ebu cehillerin yanında olmalarını nasıl izah ediyor ki karalamayı bu kadar kolay yapabiliyor. Bunların hiç birisi masum değildir. Hata yapabilirler. Haydi, bunların biri, ikisi, olmadı üçü, beşi şaşırdı yoldan cıktı diyelim. Olabilir mi? Olabilir. Ama yüz binin üzerinde Allah’ın gönderdiği tevhit dinine inanmış, Hz. Muhammedin ümmeti olma ile şereflenmiş onca insanını böyle bir yanlışlıkta birleşmesi, hiçbir aklın, hiç bir bilmin kabülleneceği bir şey değildir. Böyle bir şeye sonsuzda bir ihtimal dahi verilemez. Akıllı olan bir insan bir şeye inanabilir. Ama akla, vicdana, insanlığa, insan onuruna yakışır bir şeye inanır. İnanırken de inandığı şeyin öz değerine yani Hz. Peygambere saygısını kaybetmez. Bu inancının içinde zerre kadar peygamber inancına saygıdan asla söz edilemez. HZ. Peygamber kendini tarif ediyor, onlar bunu değiştirmeye kalkıp yok sen öyle değil şöylesin deniyor. Hz. Ali nin bu hususlarla ilgili onlarca söylemi var onu reddi yor Ali adına konuşuyorsunuz. Allah aşkına siz hem Allah, hem Peygamber hemde bütün sahabe hakkında bilip bilmeden konuşuyorsunuz. Siz kimsiniz? Kimin adına konuşuyorsunuz? Bu düşünce tarzı ve faaliyetlerinizle kime hizmet ediyorsunuz!?..... Bu kadar da olmaz! bu düpe düz edepsizlik, haddini bilmemezlik, terbiyesizlik tir. Bunun başka bir izahı asla olamaz.) Bu cumhuriyeti kurduk Osmanlıya reddi miras yapalım yaklaşımından daha acımasız daha zalimdir.
Başka bir husus da şudur ki; Ebu Bekir(r.a.), yaşamaktan ümit kesince, Osman (r.a.)ı çağırdı ve Hz.. Ömer'i veliahd tayin ettiğini bildiren bir vasiyetname yazdırarak altını mühürledi. Sonra bu kararname halka tek tek gösterilerek, içinde yazılı isme biat etmeleri teklif edildi, onlar da teklifi kabul ettiler. Sıra Hz.. Ali'ye (r.a.) gelince, “kararnamedeki isim Ömer de olsa biat ettik gitti", dedi.
Hz.. Ömer’in hilafeti döneminde, Hz.. Ömer’in kendisinin de İran seferine katılmak istemesine karşın, Hz.. Ali’nin buna karşı çıkarak “Ya Ömer, sen gitme, eğer sen bu savaşta şehit olacak olursan Ümmetin başı ortadan kalkmış olur, bu da ümmete ağır bir darbe olur. Ama eğer bir kumandan şehit olacak olursa onun yerine başka bir kumandan getirilir” diyerek onu sefere çıkmaktan alıkoyduğunu unutmamalıyız. Hz.. Ali, Hz.. Ömer’in uygulamalarına yer yer itirazlar getirmiş olduğuna bazı kaynaklarda rastlasak bile, onun hilafetinin İslam Ümmetinin esenliği ve salahı için korunması gerektiğini pratik tavrıyla ortaya koymuştur.
Hulasa Hz.. Ömer'in halifeliği de ittifakla sabit olmuştur.
Bu sorunun başlangıç noktasına bakılacak olursa;
İslam camiasında çok büyük bir yeri olan Hz.. Ali nin halifeye biatinin gecikmesi İslam düşmanlarının ekmeğine yağ sürdü. Dedikodular aldı yürüdü. Bir iç huzursuzluk baş gösterdi. Belli süre beklemede kalan yönetimin önderleri bu dedikodulardan ve huzursuzluklara sebep olacak biatin gecikmesini yüksek sesle dile getirir oldular. Bu dillendirmede haddini aşan cümleler konuşulmuş olabilir. Çeşitli tarih kitaplarına bakıldığında bu tür konuşmaların var olduğu da akside yazılı, ancak şia nın iddiaları doğrular türde bir konuşma yoktur. Şia kitaplarında bu konularda o kadar bilgi kirliliği var ki; coğu birbiriyle tezat. Sonuç olarak neyin doğru, neyin yanlış olduğunu bugünden anlamak mümkün değil ancak hakkında konuşulan insanın kendi ifadesi bizce en doğru ifadedir. Mesele daha net bir halde ortaya konulursa; şianın bu konudaki iddiası;

Halifeye biat etmeyen Hz. Ali’nin kapısına gelen Hz. Ömer, yine ashaptan biat etmediğini bilinen bir grubunda Ali’nin (ra) evinde toplandıklarını öğrenince, onların biat etmeleri için dışarı çıkarılmasını istedi. Ama onlar dışarı çıkmaktan çekindiler. Ömer onların bu hareketini görünce odun toplattırıp şöyle dedi: “Ömer’in canı elinde olan Allah’a and olsun ki, ya dışarı çıkacaksınız veya evi içindekilerle birlikte yakacağım.”
Dediği ifade edilir. Birkaç kez tekrarlanan bu eylem sonunda zorla Hz. Ali nin biat ettirildiği, Hz. Ömer’in bu tür girişimlerin bir seferinde içeriye girmeye zorladığında kapının arkasında kalan Hz. Fatımanın sıkıştırıldığını, kaburga kemiğinin kırıldığını, ölümü nünde bundan olduğunu, hatta bazı şia kitaplarında Hz. fatımanın hamile olduğu ve çocuğunun bu darptan düşürdüğü sonunda fazla yaşamadan bu olayın onun ölümüne sebep olduğu anlatılır. Hem ne anlatma olayın içine o kadar hissiyat ve istismar katılmış ki bu olay gerçek ten yaşanmış olsa, bilinçsizce okunmuş olsa, bu hissiyatla buna inanmamak, Hz. Ömer’e düşman olmamak mümkün değil. Bu yazılımdan şunu anlıyoruz ki şia mimarları islama hizmeti olmuş lider vasıflı sahabeyi birinci düşman ilan edip yok etmek için en ufak boşluğu en inanılmaz bir abartı ve yalanla doldurmuş ve amacına bu şekilde ulaşmıştır ki, sonuçta bunu görüyoruz şiacıların Kuran ve Sahih hadislerde kendi doğrularını ispatlayacak en ufak bir delil bulamayınca, uydurdukları ve asıl mecrasından uzaklaştırdıkları tarihi olayları acite ederek bunun üstesinden gelmeyi amaçlamışlardır. Dikkat edilirse bütün yaklaşımları sempati kazanmaları taraftar bulmaya çalışmaları, hissiyatı istismardır. Neredeyse tamamı yalanla dolu şia Tarih kitapları bunun örnekleri ile doludur. Daha sonraki sürectede Kuranı tevil etmiş, inanclarına delil bulamadıkları hadisleri yok sayarak yerine kendileri uydurmuşlardır.

Konuyu fazla dağıtmadan bu konuda bütün şia aynı mı? düşünüyor sorusuna gelirsek;

Şia dünyasının önde gelen alimlerinden Allame Muhammed Hüseyin Fadlullah,ın Şii-Sünni ihtilaflarını konusunda Suudi Arabistan'ın Ukaz gazetesine 19.10.2008 tarihinde verdiği röportajda bu konu ile ilgili görüşü “

Sayın Fadlullah sizin Şia Mezhebi’nin direklerinin bile muhalefet ettiği görüşleriniz var. Mesela Kaburga kemiğinin kırılması meselesinde belki Şia tarihinde söylenmemiş bir şey söylediniz. Şia tarihinde Emir el Müminin Ömer bin Hattab’ın Hz.. Ali’nin evine zorla girerken Hz.. Fatıma’nın kaburga kemiğini kapı ve duvar arasında bırakarak kırdığını idea eden rivayet kabul ediyor. Fakat siz bu rivayeti reddediyorsunuz. Bu konuyu nasıl delillendiriyorsunuz.
Ben bu olayı tarih okumalarım ve tahlillerim sırasında irdeledim. Ve gördüğüm kadarıyla bu konuda aktarılan rivayetlerin çoğu zayıf olmakla birlikte güvenilir değiller. Herhangi bir tarihi olayı ele alırken onu meydana getiren arka planı iyi araştırmamız gerekiyor ki olayın doğruluğu ya da yanlışlığı konusunda yargıda bulunabilelim.
Hz.. Zehra’ya vurmak ya da şiddet uyguluma meselesi ise o dönemde pek tutarlı değil. Çünkü Hz.. Zehra pek öyle kendisi üzerinden muhalefete baskı yapılabilecek bir konumda değil. Aksine o Hz.. Peygamber’in kızı olması hasebiyle dönemde bütün Müslümanların saygı duyduğu birisi
İkinci olarak. Bu olayın olduğu sırada Hz.. Ali de evde. İslam kahramanı Hz.. Ali’nin karısını ve aynı zamanda bu kişi Hz.. Peygamber(a.s)’nin kızı, öldürmeye çalışmalarına sessiz kalması pek doğal olmaz.
Üçüncü olarak Hz.. Ali evde yalnız değil. Yanında Beni Haşim’den birçok kişide vardı. Bazı rivayetlerde Zübeyir’in de evde olduğu kılıcı ile dışarıda olduğu dışarıda kılıcını kırdıkları aktarılmakta.
Başka bir noktada Mecmaül Beyan yazarı Tabersi’nin El İhticac isimli eserinde bir rivayet var. Bu rivayette Ömer’e soruyorlar neden Ali’nin evini yakmakla tehdit ettin. Ömer bunun üzerine yaptığımı gördünüz mü diyor. Yani bu konuyu iyi bir şekilde tahlil ettiğimiz de pek de tutarlı olmadığını görüyoruz.
Ayrıca biz Hz.. Zehra’nın bu konuda pek konuşmadığını görüyoruz. Bazı rivayetlerde Hz.. Zehra’nın hilafetin Ali’nin hakkı olduğunu anlatmak için Muhacir ve Ensar’ı gezdiğini okumaktayız. Fakat hem bu sırada hem de mescitteki hutbesi sırasında bu konudan bahsetmediğini görüyoruz. Ama bu konudan bahsetse idi daha duygusal bir hava oluşturabilirdi. Aynı şekilde Ali’nin de bu konudan bahsetmediğini görüyoruz. Bu mesele sadece Ali’nin değil sahabenin de bir yönden meselesi idi.
Ve dillendirilmesi halinde büyük bir infiale neden olabilirdi. Fakat bu mesele dillendirilmedi. Bu mesel hem rivayetler acısından incelendiğinde hem de tarih usulü açısından incelendiğinde pek kabul edilebilir görünmüyor. Ben bu meselenin doğru olduğunu kabul eden birçok kişiye sordum. Herhangi biri eşini öldürmek amacıyla ona saldırsa ne yapardın? Onu Korur muydun, korumaz mıydın? Elbette eşini korur. Şimdi nasıl oluyor da İslam’ın Aslanı Ali eşini korumak için harekete geçmiyor. Bu nedenle bu mesel bana göre kabul görecek bir mesele değildir.
Sayın Fadlullah sizi izleyen Sünni ve araştırmacı ve âlimler sizin bu tarafsız tutumunuz nedeniyle sizi çok takdir etmekten kendilerini alıkoyamamışlardır. Fakat siz olaya tam bir açıklık getirmediniz. Sizce bu olay uydurmamıdır yoksa bu konuda bazı şüpheleriniz var mı?
İbni Kuteybe’nin aktardığı üzere Ömer’in Ali’nin evini yakma tehdidinde bulunduğu yönünde sözler var. Bu aktarıda, Ali evinin önünde toplanan ve kendisine biat etmesi için yapılan baskıya karşı evinden çıkmadı. Fakat daha sonra dumanlar evinin etrafını sardıkça evden çıktı. Hafız İbrahim Umriye kasidesinde bakın ne diyor;
Ve Ömer Ali’ye şöyle diyordu,
Bilinenden daha Ekrem, duyulandan daha büyük olan,
Bak yakıyorum evini ve kalmayacağım bununla,
Sen ve Mustafa’nın kızı biat etmezse…..
Bu konuda bu ve buna benzer abartmalar var. Fakat bu konu benim için ortalamanın
üzerinde bir araştırma yapmaya değecek bir konu değil. Ben bu söylediklerimi bir fikir olarak ortaya attım.”…
Fadlullah ın farklı konulardaki görüşlerine yeri geldikçe yer vereceğim. Kendilerinin de ifade ettikleri gibi abartı en büyük sanatları. Kısaca şunu söylemek gerek şianın inanc akidesini oluşturan tezleri doğru ise, kendi kaynaklarında yer alan Hz. Ömer’in Hz. Ali nin kızı ile evlenmesini, Hz. Osman ın Hz. peygamberimizin iki defa damadı olmasını nasıl izah edecekler. Bu konuda yukarda da bahsettiğim gibi şimdilik Hz. Osman ın Hz. Peygamberin damadı olmasını bugün itibariyle işlerine geldiği gibi reddetme yoluna gittiler. İyi de ehlisünnetin konuyla ilgili bütün kaynaklarındaki gerceği işlerine gelmediği için karartılar. İnkâr ettiler. Zaten bu hep yapılan bir şey. Şia kaynaklarında hem de en muteber saydıkları kitaplarındaki ehlisünnetin tezini destekleyen gerceklere ne demeli. Ne oldu da şimdi de bunu değiştirmeye kalktınız demezlermi?
Hz.. Ali’nin, Hz.. Fatıma’dan olan kızı Ummu Gülsüm’ü Resulullah’ın halifesi Müminlerin emiri Ömer el-Faruk ile evlendirmesi, onun Hz. Ali ile Hz. fatıma ile bir sorununun olmadığını gösterir. Yine Hz. Ali nin diğer halifeler ile arasında sağlam ve köklü bağlara delildir. Şia tarihcileri belki bunu da değiştirmeyi zamanında düşünemediğinden şii muhaddisler, müfessirler ve “masum” imamlar da bunu itiraf etmişlerdir. Mesela Kuleyni, Mueaviye b. Ammar’dan, Ebu Abdillah’ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Ebu Abdillah'a kocası ölen kadının iddet müddetini evindemi, yoksa istediği yerdemi geçirmesi gerekir? Diye sordum. İstediği yerde geçirebilir; zira Ali Ömer vefat edince ummü Gülsüm'ü alıp kendi evine götürdü, dedi.” Kuleyni, el Kâfi c.2 s.311
Kitabında “Ummu Kulsum’un Evliliği” diye bir bölüm ayıran Kuleyni, bu bölümde, Zurare’den şu haberi rivayet eder: “ Ebu Abdillah Ummu Gülsüm'ün evliliği hakkında, bu bizi kızdıran bir evlilik demiştir.”
Muhammed b. Ali b. Şehr Aşun el-Mazendarani eserinde şöyle der: “ Fatıma'dan Hasan, Hüseyin, Muhsin Zeyneb el-Kübra ve Ümmü Gülsüm el-Kübra dünyaya geldi. Ömer Ümmü Gülsümle evlendi.” el-Mazenderani, Menakıbu Ali b. Ebi Talib, c.3 s. 162]
Şiilerin eş-Şehid diye bilinen ikinci kimseleri olan Zeynud Din el.Amili de şunları söyler: “Hz.. Peygamber bir kızını Osman ile, diğer kızı Zeynep’i de Ebul As ie evlendirdi; bunların ikisi de Haşim Oğullarından değildir. Aynı şekilde Ali de Ümmü Gülsüm’ü Ömer ile evlendirdi. Abdullah b. Amr b. Osman Hüseyin’in kızı Fatıma ile, Musab b. ez-Zübeyr de onun kardeşi Seine ile evlendi. Bunların hiçbirisi Haşim Oğullarından değildir” el-Amili, Mesalikul Efkam c.1

Talha
Admin

Mesaj Sayısı : 22
Kayıt tarihi : 09/11/09

http://talha95.yetkinforum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz