ŞİİLİK DİNMİDİR YOKSA MESHEP Mİ/
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

HZ. HÜSEYİN İN ÖLÜM YILDÖNÜMÜNDE ŞİİLERCE YAPILAN RİTÜELLER

Aşağa gitmek

HZ. HÜSEYİN İN ÖLÜM YILDÖNÜMÜNDE  ŞİİLERCE YAPILAN RİTÜELLER Empty HZ. HÜSEYİN İN ÖLÜM YILDÖNÜMÜNDE ŞİİLERCE YAPILAN RİTÜELLER

Mesaj  Talha Ptsi Kas. 09, 2009 2:42 pm

Şiiler, koydukları kaideleri değiştirecek yada muhalefet edecek bir imam kalmadığına inandıktan yani büyük kayboluş diye nitelendirdikleri olaydan sonra, şiilik meshebi adına çok çeşitli inanclar ve ritüeller geliştirmişlerdir. İsteklerini Allah’tan başkalarına da yönelterek kullardan da istemeye başlamışlardır. İstekleri için "Ya Ali, Ya Hüseyin, Ya Zeyneb" derler. Allah'tan başkasına kurban keserler ve adak adarlar Kendilerince malum duaları vardır. Bu dualarla ibadet ederler. Hatta şiada bazı gruplar Allah’ın Hz. Ali nin dinde imtiyazlı bir tabaka olduğunu yayarlar ve bu imtiyazın veraset yoluyla oğullarına geçtiğini öğretirler. Allah'ı bilmenin akıl ile Kur’an ayetlerinin aklın te'kidi mahiyetinde olduğuna. Onlara göre Kur'an aklın eriştiği marifeti kuvvetlendirdiğine Kur’an’ın yeni şey getirmediğine inanırlar. İslami gelecek nesillere taşıyan, peygamberimizin en yakın güzide arkadaşlarını, akrabalarını, hanımlarını, kısacası sahabelerin anlattıkları hususlardan şüphe duyulmasını sağlamak için çeşitli iftira ve yalanlarla itibarlarını yok etmek en büyük stratejileridir. Bu yöntem ile, Hz.. Peygamberin hayat tarzı ve sünneti ile gelecek nesiller arasındaki köprüyü yıkmayı amaçlamışlar bunu için de ellerinden gelen her türlü hile düzenbazlık yalan ve iftiraları yaymaktan nesilden nesile taşımaktan yılmamış bıkmamışlardır. Yüz binlerce sahabeyi küfürle, itham etmiş, onları küfürde saymayanların, onlara lanet okumayanların dinden çıktığını hadis anlayışlarına koymuşlardır.
Sağlığında Hz. Ali nin yakınında bulunan sadece on sahabeyi Müslüman saymışlar, Bu sahabelerin sadece taraftar olmaları onlara yetmiş, ama inanç ve itikat anlayışlarına bakmaya ihtiyaç bile duymamışlardır.
Şiilerin getirdikleri yeni anlayışları saymaya devam edersek;
İslamın farz saydığı beş vakit namazı üç vakitde kılmayı, Müslümanların dua edip namaz kılarken yöneldikleri bir tek Ka'byi sayıca artırarak, Allah’ın Ka'besi dışında kendilerine birçok Kâbecik daha ilave etmişlerdir. Ezanı muhammediyi değiştirmeyi, insan vücuduna işkence yaparak bir sevgi gösterisine dönüştürmeyi, imamların mezarlarını ziyaretini de hacdan daha eftal, kerbela’yı Mekke’den daha üstün görmeyi inanç haline getiren Şia mimarları, Hz.. Ali şehid edilip Küfe mescidi ile evleri arasındaki bir yerde defnedilmesine rağmen, Şiiler, Ali (r.a.) Mugira b. Şubenin kabrine defnedildiğine inanırlar. Onlar bu kabri en kutsal bir Kâbe kabul etmişlerdir. Kâbe (!) olarak kabul ettikleri kabirlerden birisi de, Hz.. Hüseyin'e (r.a.) nispet ettikleri kabirdir. Orada namaz kılarlar çok farklı tapınma gösterileri sunarlar. Cenab-ı Allah (c.c.), emredildikleri ve haber verdiği hususlarda Peygamberlere itaat ve onları tasdik etmek için emir buyurmasına rağmen Hıristiyanlar o kadar aşırı gitti ki, İsa'yı (a.s.) Allah (c.c.)'a ortak koştular, dinini değiştirerek Ona isyan ettiler. Bu aşırılıklarıyla dinden de çıktılar. Aynı şekilde Şiacılarda onlara benzeme yolunda Peygamberler ve imamlar hakkında aşırı gittiler. Öyle ki onlardan bazıları Allah (c.c.)'tan başka rabler edindiler. Peygamberlerin tövbe ve istiğfarlarını haber veren nassı bile yalanladılar. Mescitlerde Cuma ve cemaate engel olup, kabirlerin başında büyük topluluklar meydana getirerek Onları yüceltirler, hacceder gibi yaparlar. Hatta bazıları daha aşırı giderek o kabirleri tavaf etmenin daha büyük bir ibadet olduğunu iddia ettiler.
“ Hüseyin’e ağlayan ve ağlar görünen için cennet vacip olmuştur” sözünü imama yamadılar. Kısaca Bunları yakın görmeden ağlama ve kabirlerle alakalı bağlarını anlamak mümkün değildir. Oysa bu konuda sevgili Peygamberimiz Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyuruyor:
“Allah, yahudi ve hıristiyanlara lanet etsin. Onlar peygamberlerinin kabirlerini mescid yaptılar.” (Buhari, Salat: 48, Cenaiz: 62, Müslim. Mesacid:19, Ahmed: 1/218)
Başka bir hadisi şerifde,
“Allahım! kabrimi kendisine ibadet edilen put yapma. Allanın gazabı peygamberlerinin kabirlerini mescit edinen milletin üzerine şiddetlendi.” buyururlar. (Muvatta Sefer: 85, Ahmed: 2/246)
Emirul Müminin Ali (r.a.) de Ebul Heyyac Hayyan b. Huseyn el-Esedi'ye şöyle diyor:
“Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'ın beni gönderdiği bir işe ben de seni göndereyim mi? Tarumar etmediğin bir heykel ve düz etmediğin yüksek bir kabir bırakmayasın.” (Müslim. K. Cenaiz 93)

şia alimlerinden Mutahharî, “Hz.. Hüseyin için ağlamak gerekiyorsa, onun kılıç ve mızraklar altında can verdiği için değil, hakkında bunca yalan ve uydurmalar düzüldüğü için ağlamanın gerektiğini” söyler. Yine bir başka şia düşünürü Ali Şeriatî' bu konu ile alakalı “Keşke ben de seninle olsaydım da şehadetin büyük feyzine ulaşsaydım” mantığını şiddetle tenkit eder ve Hz.. Hüseyin için tutulan yaslarla ilgili olarak da şöyle der:“Mesele, şehitlerin efendisi için şehadet ânına kadar “ölümlü efsâne,” şehâdetten sonra “ebedî efsane,” şimdi de tüm zaman ve zeminlerin yaşayan efsanesidir. Bu düşüncede olan “hareket eden ölü bir kesim”in Hüseyin gibi ebedî bir efsâne olan biri için değil de, kendileri gibi “aşağılık bir ölü” için yas tutmak olduğunu anlamaları gerekir. Şeriati. Şiilere, Hüseyin'in ölümüne ağlamakla leş olup gidişiin tesellisini bulmak ve ruhlarına sevap kazandırmak yerine, onun izinden yürümekle, leş olup gidişii önlemeyi ve hareket eden ölü bedenlerine hayat ruhu vermeyi tavsiye eder
Musa el-Musavî de Âşûrâ gününde dövünmeye karşı çıkar ve “Tarihte hiçbir mukaddes ayaklanma Şiîlerin, Hüseyin sevgisi bahanesiyle Hüseyin ayaklanmasını çirkinleştirdiği kadar çirkinleştirmemiştir” diyerek bunun bir çirkinlik olduğunu nazara verir. İmamlara nispet edilen, “Hüseyin'e ağlayan veya ağlar görünen için Cennet Vâcip olmuştur” rivâyeti için de ,“Haşâ ki; İmam'dan böyle bir söz sâdır olmuş olsun!” der. Sonra da şöyle bir tashih çağrısı yapar:“İmam Hüseyin'in ayaklanmasını çirkinleştiren ve tamamen ters gösteren câhillerin bu gibi hareketlerini engellemek için, İmamiyye Şiîlerinin münevver tabakası, büyük gayret sarfetmelidir. Vâiz ve dâvetçilerin ise, daha açık ve şahsiyetli rol oynamaları icabediyor. Çok açık bir şekilde ifâde etmek istediğim gerçek odur ki, Âşûra günü İmam Hüseyin'i şehadete sevkeden sebep Şiîlerin çizmek istediği şekilden tamamen ayrı ve yücedir! Hüseyin, halkın kendisi için ağıt yakıp dövünerek zavallı göstermesi için değil, insanlara, fedakârlık, kararlılık, yiğitlik, zulüm ve istibdadata karşı mücâdele dersi vermek için şehid olmuştur. Bu itibarla İmam Hüseyin'in şehadetini anma töreni, hem güldüren, hem ağlatan câhilce ve aptalca hareketlerden uzak, onun şerefine yakışır bir tören olmalıdır! Nutukların irad edildiği, beliğ kasîdelerin bulunduğu Peygamberin, Ehl-i Beytinin ve Ashab-ı Kira-mın Allah yolunda cihad ve fedakârlıkla dolu hayatlarının anlatıldığı kültürel törenler yapılsa ne kadar iyi olurdu!“İşte böyle, Hüseyin'i anarken, yıkılmalı değil, yeniden yapılanmalıyız. Hüseyin'i mücâdele meydanlarında çirkinleştirip kötülemeksizin ona şeref hakkını tanımalıyız. Şâyet Hüseyin'in taraftarı ve sevenleri isek.”Musa el-Musavî bu konuyla ilgili olarak şöyle bir hatırasını anlatır:Şiîlerin tanınmış bir âlim ve şeyhinden otuz yıl önce duyduğum, hikmet ve aydınlık sözlerle dolu bir konuşmayı nakletmek istiyorum. O nur yüzlü çok yaşlı şeyh yanımdaydı. Gün on Muharrem, saat öğle vakti, tam oniki, mekân Kerbelâ'da İmam Hüseyin'in kabri. Bir de baktım ki, Hüseyin'e yas mâhiyetinde kılıç ve kama ile başlarına vuran büyük bir kalabalık kabrin bulunduğu yere geldi. Başlarından ve vücutlarının her tarafından akan kan insanı iğrendiriyordu. Arkalarından omuzlarını zincirle döven bir grup geldi. Burada ihtiyar âlim ve şeyh bana sordu:“Bu insanlar niçin başlarına bu kadar felâket getirirler?“Ne dediklerini duymuyor musun? Hüseyin'e ağlayarak ‘Vah Hüseyin'im’ diyorlar.”“Şimdi Hüseyin Yüce Allah'ın huzurunda değil mi?”“Evet.”“Hüseyin şu anda ‘Allah'tan korkanlar için hazırlanan ve göklerle yer genişliğinde olan Cennette’ değil mi?”“Evet.”“Cennette kapalı incilere benzer hurîler yok mu?”“Var.”Şeyh derin bir nefes alarak çok üzgün bir edâ ile şöyle dedi:“Vay bunların haline, ne kadar câhiller. Halen ‘Çevrelerinde hizmet için ölümsüz gençler dolaşan, main çeşmesinden doldurulmuş testilerin, ibriklerin ve kadehlerin bulunduğu Cennette olan bir imam için neden bunları yaparlar?”

Bunların dışında cahiliye dönem örfünden olan ve Hz. Peygamberimizin kaldırdığı mutayı helal saymış, kadına farklı yerden yanaşmayı mubah görmüşlerdir. bunların dışında yüzlerce konuda farklılaşmayı oluşturmaktan geri kalmamışlardır. Bunlarla birlikte ; ehlibeyt İmamlarını yüceltme adına onlara kötü sıfatları yakıştırmayı(yalancılık, korkaklık, pısırıklık gibi.), Yahudi, Hıristiyan ve sasani kültürleri ve inançlarını dinin bir parçası haline getirmeyi, kuranda müminlerin anaları saydığı Hz. Peygamberimizin hanımlarına hiçbir edebe ve insanlığa yakışmayacak tarzda ağza alınmayacak iftira atmayı, bütün bu süreçleri planlı bir şekilde yerli yerine oturmak için de alenen yalancılığı, iftirayı düzenbazlığı dinin temel esası saydıkları takiyye inancının içine koyarak yeni bir anlayış (Şiiliği) geliştirdiklerini görmekteyiz. Ayrıca, herhangi bir olayı anlatan tarihi konuların anlam ve manasını değiştirmek için konunun bütünlüğünü bozup bir paragraf ve cümlesine başka yamalar yaparak tarihi ve olayları saptırdıklarını hayrı anlatan bir kıssayı şerre çevirdikleri bilinmektedir. Akidelerinde görülen boşlukları ve tezatları İlave ve çıkartmalarla içinin doldurulup geliştirmeye çalıştıkları bütün süreçlerde alenen acıktır. Şiacıların bu tarz hareketini, Hz.. Ebû Bekir döneminde ortaya çıkan yalancı peygamberlerin yaptıklarına da benzetmek mümkündür. Onlar da din adına koydukları bir kuralı bir başka gün kaldırıyorlardı. Bu inancın birçok esası büyük kayboluş adını verdikleri on ikinci imamın gaybından sonra şekillenmeye başlamış şah İsmail ve avenesi tarafından geliştirilmiştir. Hiçbir imamın diğer imamın içtihadına inanmak gibi bir zorunluluğu yoktur. Hatta tamamen redde bilir. Taklidi imamlar din adına çok büyük yetkilerle donatılarak imtiyazlı bir sınıf oluşturulmuştur bu saltanat sahipleri toplumu istedikleri alanda yönetmeye yönlendirmeye yetkili kılınmıştır. Bu alanda da Hıristiyanlara benzemişlerdir. Onlar, Hz.. İsayı Allah ın ortağı haline getirirken kiliseleri de İsa (a.s) makamına oturtmuşlardı.

Şiacılar ifrat ve tefrit alışkanlıkları öylesine zirveye çıkmıştır ki, sevdiklerini hâşâ ilahlik derecesine kadar, sevmediklerini de yedi kat yerin dibine sokmayı dinin bir esası sayarlar. Yine akidelerinde ehlisünnetin mallarını ve kanlarını mubah sayar. Es-Sadûk, el-İllel’de, Davud b. Ferkad’a isnad ederek der ki: “Ebû Abdillah’a söyle dedim: “Nâsıbe (onlar Ehli Sünnet’e böyle derler) hakkında ne diyorsun?” dedi ki: “Kanı helaldir böylelikle senden korkar. Eğer kimse seni görmeden onlardan birinin üzerine duvar devirebilirsen veya denizde boğabilirsen bunu yap.” Dedim ki: “Onun malı hakkında ne dersin?” dedi ki: “Gücün yettiği kadarını al.( el-Mehâsinu’n-Nefsâniyye s.166) Başka bir rivayetlerinde, kendi doğumlarının dışında hiçbir doğanı temiz görmezler. Hasim el Bahranî, el-Burhan adlı tefsirinde, Meysem b. Yahya’dan o da Cafer b. Muhammed’den rivayet ediyor: “Hiçbir yeni doğan yoktur ki iblislerden bir iblis onun doğumunda hazır bulunmasın. Eğer doğan çocuğun bizim Sîamıza ait oldugunu öğrenirse şeytan uzaklaşır. Şîamızdan değilse şeytan Parmağını onun dübürüne sokar, zekerinden çıkarır. Eğer kız ise, parmağını fercine yerleştirir ve o facire olur. İste o anda çocuk annesinin karnından çıktığında şiddetle ağlar.( Hasim el-Behrânî; Tefsîru’l-Burhan (2/300). Bundan başka Kendi çocuklarının dışında kalan çocukları veledi zina sayarlar! Nitekim el-Kuleynî, er Ravdatun Mine’l-Kâfî adlı kitabında Ebû Hamza’dan, o da Ebû Cafer’den diyerek söyle nakleder: “Ona: “Bazı arkadaşlarımız muhaliflerine iftira atıyorlar” dedim. Bana: “Sussan iyi olur” dedi ve ekledi: “Vallahi ey Ebû Hamza! Şîamız dışında bütün insanlar fahişe çocuklarıdır.” (el-Kuleynî, er-Ravzatun Mine’l-Kâfî (8/285)

Şiilerde kurtarıcı olan ve mehdi olarak döneceğine inanılan on ikinci imamın gelmemesi yüzünden onbeş asırdan beri İslamın gelişmesi şümullenmesi, dünyaya yayılması konusunda en ufak bir calışma ve gayreti her hangi bir projesi Humeyni zamanına kadar hiç olmamıştır. Hatta tarih boyunca İslam için uğraşan müminlere düşmanlık yapmış, arkadan vurmuş, kâfirlerle beraber olarak binlerce müslümanın katline sebep olmuşlardır. Cengizhanın ordusuna destek vererek bir milyondan fazla müminin ölümü islam kütüphanelerinin yakımı sağlanmıştır. Bu süreç Humeyni ile birlikte yumuşama dönemine girmiş, bu günlerde daha ileri giden ve çok olumlu mesajlar veren şii alimlerin mevcudiyeti görülmeye başlamıştır. Ancak bu tip olumlu yaklaşımlar anında yine şiacılardan karşılığını görmete bilgili ve müspet insanlar gizli sünni olarak suclanmaktadır.

Talha
Admin

Mesaj Sayısı : 22
Kayıt tarihi : 09/11/09

http://talha95.yetkinforum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz